Anadolu bozkırında yola çıkalı üç gün olmuştu. Her yeri dolaşmak istiyordu. Bilmediği, görmediği, öğrenemediği hiçbir şeyin olmamasını istiyordu. Çocuğunun bu yolculuğa çıkmasına karşı çıkmıştı. Yalvarmış, yakarmış ama nafile. Oğlu keçi gibi inatçıydı. En son çare olarak miras kozunu sürmüş öne… Ters tepki vermiş. Oğlu eşyalarını aldığı gibi dışarı çıkmıştı. Gidiş o gidiş. Bir daha ne oğlunu görmüş ne de ondan bir haber alabilmişti.
En sonunda dayanamadı, bir ticaret kervanı kurdu. Hem oğlunu arayacak hem de ticaret yapacaktı. Şehir şehir dolaşmaya başlamıştı. Gittiği her şehirde oğlunu arıyordu. Üç yıl böyle dolaştıktan sonra oğlunu aramaktan vazgeçeceği sırada gelen bir haber onu bir kez daha umutlandırmıştı. Gelen habere göre oğlu buradan birkaç konak uzakta bir şehirdeymiş.
Ticaret malzemelerini kervansaraya emanet ettikten sonra hızla söylenilen şehre doğru yola çıkmıştık. Gece boyu at sürmüştük. Atlarımızı çatlatırcasına koşturtuyorduk. Karşımızdan esen rüzgârla birlikte yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur damlaları suratımıza kırbaç gibi vuruyordu. Acele ediyorduk. Yoksa çocuk bu şehirden ayrılabilirdi. Uzun bir yolculuktan sonra şehre varmıştık. Lakin şehrin girişine birisi asılmıştı.
Beyimiz atını durdurdu. Gemler elinden düşmüştü. Bu bir anlık şaşkınlıktan sonra atından atladığı gibi asılı kişiye doğru koşmaya başladı. Biz de arkasından koşmaya başladık. Asılı kişiyi indirmesine yardım etmiştik. Oğlu olduğunu anlamıştık. İndirdikten sonra geri çekilmiştik. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Oğluna sıkı sıkı sarılmıştı. Ağlıyordu. Bağırmaya başladı. Gecenin karanlığını yırtarcasına… Başımızı önümüze eğmiştik. Ağlamak bizim oralarda zayıflık göstergesi sayılıyordu. Ama biz onu küçümsemedik. Oğluna beslediği bu sevgi karşısında başımızı önümüze eğip biz de ağlamıştık. Gözyaşlarımız yağmur tanelerine karışıyordu.
Sonra oğlunun cebinden bir kâğıt çıkmıştı. Gözyaşları içinde yazılanları okumuştu. Ne yazdığını ondan başka kimse bilmiyor. O günden sonra o diyar senin bu diyar benim dolaşıyoruz. Şu uçsuz bucaksız topraklarda dolaşmadığımız yer kalmadı. Yeni bir yerin keşfedildiğini duyduk oraya gideceğiz. Kim bilir aradığı şeyi belki orada buluruz. Eliyle siyah cins atını yanına yatmış adamı gösterdi. Şu dünyada o adamdan daha yiğit daha mert bir insan bulamazsın. Şu yaptığımız işler sırasında başımıza o kadar bela gelmişti ki hepsini beyimizin sayesinde atlatmıştık.
Gökyüzünde ki yıldızları seyrediyordu. Belki oğluna bakıyordu kim bilir…