.:Cumhuriyet Lisesi:.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
.:Cumhuriyet Lisesi:.

Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Atatürk'ün Pabucu

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Atatürk'ün Pabucu Empty Atatürk'ün Pabucu Paz Şub. 17, 2008 7:43 pm

_KEŞANLI_

_KEŞANLI_
Bebe
Bebe

Büyük adamlığa özenti duyanların gerçekten büyük adam olduğu görülmüş şey değildir. Büyük adamlar, tarihi koşulların yarattığı bir ortam içinde meydana çıkar ve kendi kişiliği üzerinde yükselir. Atatürk'ün "Büyük adam kime derler?" sorusuna verdiği cevap, çevresindeki bazı insanları ve ölümünden sonraki bazı olayları anlamamız bakımından ilgi çekicidir: "Bir adam ki büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki milleti kurtarmak için evvelâ büyük adam olmak lâzımdır der ve bunun için bir de nümune intihap eder, onun gibi olmayınca memleketin kurtulamayacağı kanaatinde bulunur, bu adam değildir." (15). Halbuki yakın geçmişimizde Atatürk örneği etrafında oluşan büyük adam kopyaları eksik değildir. Ancak küçük adamların büyük adam kopyası olabileceği ise su götürmez. Bunun içindir ki dünyanın hiçbir yerinde büyük adam uşaklığından "büyük adam"lığa yükselenler yoktur.

Yakın arkadaşlarından biri, ölümünün birinci yıldönümünde Cemal Gürsel'in kişiliğini anlatırken önemli bir noktaya parmak basmıştır: "Merhum Gürsel'i en fazla kızdıran şey, yalan ve riya ile methedilmesi idi... Bir gün, kendisini Atatürk'e benzeten birisine sertçe dönerek (Bırakın, ben onun pabucu bile olamam) demişti." (16). Dilimizdeki "ayağının pabucu olamamak" deyimini kullanan Cemal Gürsel, alçak gönüllülük payı bir yana, yalın bir gerçeği dile getirirken Atatürk'ün pabucu bile olamayacakların tafrasını, özentilerini düşünmüş olmalıydı. Türkiye'de tanıklık ettiği iç çekişmelerin ve sosyal çalkantıların gerisinde belirgin iki çizginin ortaya çıktığını elbette görmüştü. Bir yanda "pabucu dama atılmak" istenen bir Atatürk vardı. Öte yanda ise, oy-sandık-millet teraneleriyle gürültü koparanlara karşı "pabuç bırakmamak" azminde olanlar bulunuyordu. Hangi biçim altında sürdürülürse sürdürülsün temeldeki çatışmanın Atatürk devrimleri ile karşı-devrimciler arasında geçtiğine şüphe yoktu.

Bana kalırsa, Atatürk'ün etkisi, ölümünün onu bizden ayırdığı mesafe çoğaldıkça bilinç kazanmakta, Bağımsızlık Savaşı ile onu izleyen devrimlerin özüne inilmektedir. Bir yazımda da işaret ettiğim gibi, "Atatürk'ü yakından tanımak mutluluğuna erenler çoklukla jestlerinin ve fizik görünüşünün etkilerini kendi yaşantılarına katarak Atatürk'ü sevmenin kolay yolunu bulmuşlardır." Halbuki Atatürk'ün sofrasında oturmamış ve onu sadece "akıl gözü" ile görmüş olanlar Atatürk'e daha yakın olmanın yörüngesindedirler: "Genç kuşaklar için Atatürk kaş, saç ve göz öğelerine değil, eylem ve düşünce özgürlüklerine bağlı bir özenme konusudur. Onun önderliğinde nereden nereye geldiğimizi, kendilerine beslediği güvene yaraşır bir sorumluluk anlayışıyla bilmektedirler. Eserinin bilinçli bekçiliğini yapmaktadırlar." (17). Söylemeye lüzum yoktur ki Türkçede "özenti" ve "özenme" kelimeleri arasında ince bir anlam farkı vardır.

"Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur" diyen Mustafa Kemal Paşa'nın ölümünden 29 yıl sonra yayımlanan bir kitapta adının "......" ile geçiştirildiğini gördük. Böylece devekuşu durumuna düşenler ellerindeki silahın geriye tepeceğini bilmelidirler. Sözü edilen kitap Doktor Rıza Nur'un "Hayat ve Hatıratım" adlı eserinin ilk cildidir.

Türk kamuoyuna ilk defa tarafımızdan tanıtılan dört yazma eserden biri olan "Hayat ve Hatıratım"ı okuyuculara sunanlar, bizim "Dr. Rıza Nur Üzerine" (Ankara 1965, 79 sayfa) adlı kitabımızı öne sürerek şunları yazmaktadırlar: "Bu kitapta Rıza Nur'un, Mustafa Kemal aleyhindeki beyanlarından birçokları, orjinallerinin klişeleriyle birlikte yer almış bulunmaktadır. Mes'ut bir hâdise olarak kaydedilmelidir ki, bu kitap hakkında hiçbir resmi muamele yapılmamıştır." (18). Adı geçen kitap hakkında "hiçbir resmi muamele" yapılmadığı doğrudur, fakat bu kitapta "Mustafa Kemal aleyhindeki beyanlara" yer verildiği doğru değildir. "Hayat ve Hatıratım" adlı kitaptan alınan ve elimizin altında bulunan fotokopiler, yayınlanması suç teşkil edeceği için, kitabımıza konulmamıştır. Şimdiden haber verelim ki "mes'ut bir hâdise" paravanası arkasına gizlenerek Rıza Nur'un Mustafa Kemal aleyhindeki beyanlarını yayımlamaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Yasalardan önce ahlâk kuralları bunu engeller "Naşir"e birinci cildin 177. sayfasında "Buradan müstehcen birkaç sayfa çıkarılmıştır" notunu yazdıran Rıza Nur'un hayat hikâyesindeki çarpıklıklardır.

Yayımlanan birinci cildin özellikle 83, 84, 93, 135, 174, 177 ve 180-181. sayfalarına göz atacak olanlar kendi yazdıkları ile Rıza Nur'un kişiliğini yakından tanımak fırsatını bulacaklardır. Zaten bütünü ile bir "hatırat"tan çok "itiraflar"ı andıran bu kitap Atatürk'e zarar vermek şöyle dursun bazı kafalara haksızca kurulmuş olan bir "mythe"in tasfiyesine yarayacaktır. Bu sebeple Doktor Rıza Nur'u yakından tanımak isteyenler bu kitabı okumalıdırlar. O zaman "Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" gibisine, "Hayatına ve kişiliğine bak, hatıralarını değerlendir" yargısına varacaklardır.

Tarihin büyük adamlarla ilgili bölümlerinin bir pabuçluğu andırması olağandır. Her büyük adamın yakın çevresinde, özellikle de bunalım dönemlerinde, onun pabucu bile olamayacaklara rastlanır. Türkiye tarihinin Mustafa Kemal Atatürk dönemi de bu kuralın içindedir.


Cavit Orhan Tütengil

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz